19 Eylül 2013 Perşembe

AYLİN KOCAMAN:MÜLTECİLERİN DRAMLARI

AYLİN KOCAMAN: DÜNYADA 72 MİLYON İNSAN ŞU AN MÜLTECİ KONUMUNDA

AYLİN KOCAMAN: SURİYE'YE MÜDAHALE NEDEN IRAK GİBİ OLMAZ?

AYLİN KOCAMAN: BAKIRIN VÜCUDUMUZ İÇİN HAYATİ ÖNEMİ

AYLİN KOCAMAN:TOPLULUK PSİKOLOJİSİ İNSANLARİ ZEHİRLİYOR

AYLİN KOCAMAN: TÜRKİYE'NİN SURİYE POLİTİKASI NASIL OLMALI?

3 Eylül 2013 Salı

AYLİN KOCAMAN: ÖLDÜRMEKLE VEYA SİYASETLE ÇÖZÜM OLMAZ, ÇÖZÜM İSLAM BİRLİĞİDİR

Mısır konusunda Türkiye nerede hata yaptı?




Son günlerde katıldığım yurtdışı programlarında hep şu soruyla karşılaştım: Türkiye, Mısır için model olabilir miydi? Ardından uluslararası medyada Mısır başlıklı tüm açık oturumların temelindeki örneğin Türkiye olduğunu gördüm. Biz Türkiye’de bunun o kadar da farkında değildik ama yurt dışında Türkiye Mısır ile birlikte anılıyordu. Acaba neden?

Evet Türkiye, Mısır’daki askeri darbeye sert bir dille karşı koymuş tek ülkeydi. Ama bu değildi Türkiye’yi yurt dışında gündem yapan. Daha çok Mursi yönetiminin başarısızlığı Türkiye üzerine yıkılmış gibiydi. Türkiye’de dindar bir partinin demokratik yönetimi, Başbakanımız ve Dışişleri bakanımızın sürekli olarak “biz Mısırla birlikte büyümek istiyoruz” sözleri ve Mısır’da Mursi yönetiminin en büyük ideal olarak Erdoğan yönetimini benimsemesi Türkiye’ye büyük bir sorumluluk getirmişti belli ki. Kendini büyük ölçüde değiştirmiş bir Türkiye, iş Mısır’a geldiğinde bunu başaramamıştı.

Yazının devamı için --->>> Mısır konusunda Türkiye nerede hata yaptı?

AYLİN KOCAMAN: AMERİKA'NIN SURİYE'Yİ VURACAĞIZ AÇIKLAMASI HAKKINDA ÖNEMLİ TESBİTLER

TÜRKİYE RESTE HAZIR ...

TÜRKİYE RESTE HAZIR ..




Türkiye’nin güneydoğu sınırı yani Suriye uzun zamandır hareketli. Sınırda yeni bir çatışma haberi ise birkaç gün önce geldi. Üç farklı grubun adı geçiyordu. Özgür Suriye Ordusu, El Kaide’nin uzantısı olan El Nusra ve Kürt kökenli örgüt PYD.

Manzaraya bakıldığında durum hayli ilginçti. Katliamları iki yılı aşan Esad’a karşı birleşmiş muhalif gruplar da kendi aralarında çatışmaya başlamışlardı. Sanki harabeye dönmüş Suriye’ye bu kadarı yetmemiş gibi.

Türkiye, güneydoğu sınırında yaşanan bu çatışmalardan yara aldı. Ceylanpınar kasabası mermilerin hedefiydi. İnsanların evlerine, işyerlerine mermiler isabet ediyordu. Hayat durdu, işyerleri kapandı. Türk Silahlı Kuvvetleri saldırılara karşılık verdi. Türkiye daha önce de isabet almış ve iki kere Suriye’ye karşılık vermişti. Yeni değildi bu karşılıklı atışmalar.

Savaş uçağımız Suriye tarafından düşürüldüğünde, tüm kışkırtmalara rağmen sakindi Türkiye. Ama şu an değildi. Türk Dışişleri Bakanı: “Bundan sonra anında cevap verilecektir” diye sert bir çıkış yaptı. Belli ki durum bu defa farklıydı. Devam ediyordu Davutoglu: “Emri vakiyle gelişecek herhangi yeni bir durum, çok daha olumsuz neticeler doğmasına sebep olacak.”


Yazının devamı için --->>> TÜRKİYE RESTE HAZIR

AYLİN KOCAMAN: SURİYE'DE KULLANILAN KİMYASAL SARİN GAZI HAKKINDA BİLGİLER

Boş arsanın gece bekçisi: Esad ...

Boş arsanın gece bekçisi: Esad ...




Grek kralı Pirus, Roma’ya saldırdığında adeta bir zafer andı içmişti. Amacı ne pahasına olursa olsun zafer kazanmaktı.

Zafer kazandı ama 50 filin desteklediği dev ordusu yok olmuş, şehir halkı katliama uğramış ve harabe haline gelmiş şehirde yanındaki birkaç çapulcu ile birlikte bir başına kalmıştı. “Allah’ım, bana söyle bir zafer bir daha verme” diye yalvardı Pirus. Her şey pahasına kazanmak belli ki kazanmak değildi.

Her şeyini kaybetmesine rağmen kazandığını zannedenlerin zaferidir Pirus zaferi. Neye mi benzer? Bugün Suriye’de Esad’ın sahte zaferine benzer. Kazandığını zanneden ama her şeyini çoktan kaybetmiş olan Esad’ın.

BM Suriye Güvenlik Konseyi tarafından, geçtiğimiz günlerde Suriye ile ilgili olarak verilen istatistikler şok ediciydi. Uzun zamandır gözlerimizin önünde olan katliamın bilançosu bir istatistik olarak verilince, insanlık dramı da birden netleşti.

Verilen istatistiklere göre, Mart 2011’de başlayan çatışmalardan beri 92 bin 901 kişi katledildi. Muhtemelen bu satırları okuduğunuzda bu sayı daha da artmış olacak. Verilere göre, Suriye’de her ay 5000 kişi hayatını kaybediyor. Her gün 6000 kişi komşu ülkelere sığınıyor. Halen Suriye’de bulunan 6 milyon 800 bin insanın acil yardıma ihtiyacı var.

Suriye’de şimdiye kadar 4 milyon 200 bin insan yerlerinden edildi. Bunların ise yarısından fazlası çocuk.

Şimdiye kadar katledilen yaklaşık 100bin kişinin 1700’ü on yaşın altında çocuk. Savaş nedir, öfke nedir, düşmanlık nedir, silah nedir bilmeyen, masum, günahsız çocuklar...


Yazının devamı için --->>> Boş arsanın gece bekçisi: Esad

AYLİN KOCAMAN: ADNAN OKTAR HOCAMIZIN TESBİTLERİ DÜNYA ÜLKELERİNE YÖN VERİYOR

İnsan hakları, ama kimin için?

İnsan hakları, ama kimin için?




Muhalefet ve suçlama, kimi zaman “kendini temize çıkarma” yolu olarak kullanılır. Bu yöntemi kullananlar, karşı tarafı suçlayarak dikkatleri üzerlerine çeker ve kendilerini aklarlar. Devlet idarelerinde bilinen yöntemdir bu. İktidarların çok şey yapması ama hatasız olması gerekir. Oysa muhalif sesler, tek bir gerekçeyi karşı tarafa karşı kullanabilirler. Bu, kendilerini güçlü, karşı tarafı ise güçsüz göstermenin en bilindik yoludur.

Şimdi, sürekli “insan haklarını” diline dolayan Avrupa’nın yukarıdaki yöntemi nasıl kullandığından biraz bahsedeceğim:

Somali İngiliz sömürgesiydi. 1960’da bağımsızlığını ilan etti. Tüm yakın tarih kitapları size bunu söyler. Oysa bu doğru değil; Somali hala İngiliz sömürgesi. Somali’nin şu an neredeyse bütün kaynakları İngilizler ve bazı Avrupalılar tarafından başka hiçbir ülkeye kaptırılmayacak bir agresiflikle kullanılıyor. Hali hazırda kaynakları Avrupa tarafından kullanılırken, ülke, dünyanın en aç ülkeleri sıralamasında Sudan’dan sonra ikinci sırada. Somali’de her 6 dakikada bir çocuk açlıktan ölüyor.

Bir başka Afrika ülkesi, Sierra Leone. Dünyanın en kıymetli elmas, altın ve titanyum madenlerine sahip ülke, dünyanın en yoksul ülkesi! Hasta ve sakat bile olsalar elmas madenlerinde çalışmak zorunda kalan işçilerin günlük ücretleri 30 cent. Belçikalı dünyanın en ünlü elmas firması ise Sierra Leone’den yılda bir milyon karatlık elmas çıkarıyor ve bunu milyonlarca dolara satıyor. İnsan, elmastan daha ucuz öyle değil mi?

Yazının devamı için --->>> İnsan hakları, ama kimin için?

Mısır çözümü bizden bekliyor.....

Mısır çözümü bizden bekliyor.....




Kardeşini öldürmenin bir çözüm olacağını sanmıştı Kabil; öldürdü kardeşi Habil’i. Bir karga gösterdi ona cesedi nasıl gömeceğini. Pişman olmuştu Kabil. Cinayetlerin psikolojisini en iyi Kabil’in bu pişmanlığı anlatıyordu aslında. Önce nefsi ona öldürmeyi cazip ve kolay göstermiş, sonra pişman olmuştu.


Sonrasında toplumlar alıştı öldürmeye. Artık pek çoğunun arkasında pişmanlık da yoktu. Silaha sarılanlar öldürmeye daha çok alıştılar. Zor değildi artık can almak. Sıradanlaşmıştı.
Öldürülenlere de alıştı dünya. Onlar, yüzler, binler, yüzbinler... Arap ülkeleri hep şehitleriyle anıldı. Birleşmiş Milletler her yıl bunu sadece birer istatistik olarak vermeye başladı. Ona da alıştılar, kimsenin umurunda olmadı.


Öldürerek, ne haklıyı susturabildiler, ne de haksızı caydırabildiler. Haklı olan, canı pahasına hakkını savunmaya devam etti. Haksız ise daha öfkelendi, daha radikalleşti, daha çok suç işledi. Korkarak caymadı, güçsüzleşip geri çekilmedi.


Bunlar olurken siviller öldü, masumlar öldü, bebekler öldü. Müslümanlar değersizleşti. Dinler birbirine kinlendi. Herkes bir “karşı taraf” aramaya başladı. Olan ise her zamanki gibi hep mazlumlara oldu.

Yazının devamı için --->>> Mısır çözümü bizden bekliyor

AYLİN KOCAMAN: TEVRAT'TA SÜLEYMANIN ÖZDEYİŞLERİNDEN BÖLÜMLER

Suriye: hangi silah hangi yanlış ellerde? ......

Suriye: hangi silah hangi yanlış ellerde? ......



Defalarca seyrettim Suriye’deki çırpınan çocukların görüntülerini. Anlamaya çalıştım, ruh sahibi bir insan buna nasıl izin verebilir? Sonra dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen seslere, analizlere, yorumlara kulak verdim. Kimi için dehşet vericiydi. Fakat kimi önem bile vermiyordu. Ortadoğu’ydu nasılsa. Orada Müslümanlar hep ölürdü zaten... Çocuktu, kimyasal silahtı ne fark ederdi ki?

İnsanlığı tüketmek zordur. İnsanlığın tükenmesi için önce nefret gerekir. Nefret ise kolaydır. “Nefret et, kendini koru”; “nefret et, dinini koru”; “nefret et, soyunu koru”; “nefret et, karşındakini ez ve güçlen”... Ve insanlık tükenir. İnsanlık tükendiğinde ise, alabileceğiniz tedbir çok azdır. Çırpınan çocuklara bakar durursunuz... Tıpkı bütün dünyanın şu anda Suriye’ye bakıp durduğu gibi...

Kimyasal silah, Suriye trajedisinin korkunç bir parçası. Fakat bu trajedi yüz binden fazla kişinin öldüğü ülkede üç yıldır yaşanıyor. Kırmızı çizgi aşılalı bir hayli zaman geçti. Kimyasal silah kullanımı elbette insanlık suçu. Fakat üç yıldır bombalanan evlerde de çocuklar, siviller öldü. Bombalı katliamlara alıştık mı yoksa? Onlar insanlık suçu değil de, artık hayatımızın bir parçası mı?

Yazının devamı --->>> Suriye: hangi silah hangi yanlış ellerde?

Suriye çözümünde İran ve Türkiye....

Suriye çözümünde İran ve Türkiye....



Üç yıl önce Esad’ın o şaşalı günlerinde, Suriye’nin bu hale geleceği kimin aklına gelirdi ki? Ülkenin harabeye döneceğini, yüz bin insanın can vereceğini, iki milyon insanın başka ülkelerin topraklarında çadırlarda yaşayacağını kim tahmin edebilirdi? Gün gelip de Suriye’yi hangi ülkenin bombalayacağı tartışmasının yapılacağını, bunun ülkelerin meclislerinde oylanacağını kim, nasıl öngörebilirdi?

Bizler bu hafta Amerika’nın Suriye müdahalesi ile ilgili kararlılığını ve Suriye’deki BM denetçilerinin raporlarını takip ederken; bir yandan da Şam yönetiminin destekçisi üç ülkenin tavırlarını yakından izledik: Rusya, Çin ve İran.

BM tasarısını veto eden Rusya, müdahale fikrini her fırsatta eleştirse de olası bir müdahalede taraf olmayacağını açıkladı.

Fakat savaş gemilerini Doğu Akdeniz kıyılarında konuşlandırmaktan geri kalmadı. BM güvenlik konseyinde tasarıya ikinci vetoyu gösteren Çin genelde sessiz, Rusya’nın izinde.

Peki ya İran?

Yazının devamı için -->>> Suriye çözümünde İran ve Türkiye